- 9/26/2024 12:28 PM
Medreseler, İslam aleminin en köklü eğitim kurumlarından biri olarak, ilme ve bilime uzun yıllar ciddi hizmetler yapmıştır. Yalnızca dinî ilimlerle sınırlı kalmayıp, felsefe, astronomi, matematik, tıp ve edebiyat gibi birçok alanda da önemli katkıları sabittir. Bu nedenle medrese geleneği, İslam medeniyetinin bilimsel ve kültürel birikimini anlamak açısından büyük bir öneme sahiptir. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren kurumsallaşan medreseler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yaygınlaşmıştır. Medreseler Hz. Peygamber’in “İlim öğrenmek, her Müslüman’a farzdır” hadisi doğrultusunda toplumda yer edinmiş ve "Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz" ilkesiyle bugünlere ulaşarak İslam'ın ilme ve bilme verdiği önemi gözler önüne sermiştir.
Medreselerdeki akli ve nakli ilimler arasındaki insicam sayesinde, bu kurumlarda yetişen âlimlerin hem dinî hem de dünyevî ilimlerde topluma büyük hizmetler sunmalarını sağlamıştır. İbn Rüşd, Cezerî, Câbir Bin Hayyân, Bîrunî, Gazzâlî gibi büyük âlimler, hem İslam medeniyetine hem de Batı dünyasına önemli bilimsel katkılarda bulunmuşlardır. Medreseler, ilim havzası olmalarıyla beraber , toplumsal değerlerin korunması ve aktarılması konusunda da büyük bir işlev görmüş, burada yetişen âlimler toplumda örnek şahsiyetler olarak kabul edilmiştir.
Nitekim medreseler, yalnızca âlimler değil, aynı zamanda toplumun rehberleri ve devlet adamlarını da yetiştirmiştir. Medreseler için gericilik gibi ithamlarla bulunmak, bu kurumların tarihsel rolünü ve bilimsel katkılarını görmezden gelmek demektir. Bu tür eleştiriler, tarihsel gerçeklikten uzak, medreselerin insanlık tarihine sunduğu bilimsel ve ahlaki mirası yeterince kavrayamamış olmanın bir sonucudur. Medreseler, ilim ve hikmetin harmanlandığı köklü bir eğitim sistemi olarak, hem geçmişte hem de günümüzde İslam toplumlarında ki konumunu koruyarak bütün bir insanlığa hizmet etmeye devam edecektir.