Dr. Tekruri: Kudüs'ün Fethi İçin Selahaddin-i Eyyubi'nin Yolundan Yürümeliyiz

Dr. Tekruri: Kudüs'ün Fethi İçin Selahaddin-i Eyyubi'nin Yolundan Yürümeliyiz
  • 8/29/2024 10:50 AM
  • DİYARBAKIR
Dr. Tekruri: Kudüs'ün Fethi İçin Selahaddin-i Eyyubi'nin Yolundan Yürümeliyiz

Yurt Dışındaki Filistinli Âlimler Birliği Başkanı Dr. Nevaf Tekruri, "Kudüs'ü yeniden almak istiyorsak Selahaddin-i Eyyubi'yi fethe götüren sebepleri bilmeli ve onun yolundan gitmeliyiz." dedi.

 Diyarbakır'da bu yıl sekizincisini düzenlediğimiz Âlimler Buluşması'nda konuşan Filistin Âlimler Birliği Genel Sekreteri Dr. Nevaf Tekruri, "Kudüs'ü Özgürleştirmede Selahaddin-i Eyyubi'nin Islah Çalışmaları"na değindi.

Konuşmasına âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ve Resullerin Efendisi Muhammed Mustafa'ya salat ve selam ile başlayan Dr. Tekruri "Allah'ın kuralları (sünnetleri) vardır ve bir işi başarmak isteyen kişinin de bu şaşmaz kurallara uyması gerekir." dedi.

"Biz de Yahudilerin Filistin'i işgalini araştırdığımız sırada gördük ki ümmet sorumluluklarını yerine getirmemiş ve yaşananlar Allah'ın kanunlarına uygun olarak gerçekleşmiştir." diyen Tekruri "Kudüs'ü geri almak istiyorsak bunu gerçekleştirmek için denenmiş yolları tekrar denemeliyiz. Bunu bilmek için de tarihi okumamız, Kudüs'ü fetheden kumandan Selahaddin-i Eyyubi'yi fethe götüren sebepleri iyi bilmeliyiz." ifadelerini kullandı.

"Peki, bu nasıl olacak?" diye soran Dr. Tekruri, "Şüphe yok ki Selahaddin'i bireysel bir kurtarıcı gibi anlatanlar ve bu ferdi bakış açısını tekrar edip insanların zihinlerinde onu bir kurtarıcı ve bir komutan olarak gösterenler yanılıyorlar. Çünkü bu, gerçeği yansıtmamaktadır. Selahaddin-i Eyyubi'yi sadece bir kurtarıcı ve komutan olarak görmek günümüz insanını, işi birbirine bırakma, ıslah çalışmalarına katılmadan pasif ve çekingen bir tavırla kurtarıcı beklemeye sevk ediyor." şeklinde konuştu.

"İşgalciler memleketimizi her geçen gün daha da kirletiyorlar"

Dr. Tekruri, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Haçlı seferlerinin öncesini ve sonrasını incelediğimizde görüyoruz ki İslam ümmetini yöneten devletler, Şam'da Abbasiler, Mısır'da Fatımiler, mağripte ve Endülüs'te Eyyubiler pek çok açıdan farklıydılar ama etkileşim içindeydiler. Şu anki durumumuz da buna benzemektedir. Ümmet, şu an 50'den fazla Müslüman ülkeden oluşmaktadır. Bu ülkeler kınama, ayrılık, pasiflik ve dağınıklığın zirvesindeler. Bu devrin en belirgin özelliklerinden biri de çekişmeler, bölünmeler, iç karışıklıklar içerisinde olan Müslümanların din kardeşleri ve komşuları ile görüşmek için düşmandan yardım istemeleridir. Bu konuyu açıklama ihtiyacı yoktur, zira hala aynı durumdayız. Mezhep ve fikir ayrılıkları eğitim yuvalarına kadar sıçradı. Bölgeselcilik ve kavmiyetçilik bizi çürütüyor. Böyle bir atmosferde geçmişte haçlıların memleketimize girmesi kolay olmuştu. Şimdi de aynı atmosferde işgalci Yahudiler memleketimize girdiler, vatanımız ve kutsalımızı her geçen gün daha da kirletiyorlar."

“Ümmetin vahdeti için önceliklerinizden vazgeçin"

"Selahaddin-i Eyyubi'nin zaferleri ve askeri başarıları bir anda kazanılmadı. Bilakis bir asırdan fazla süregelen siyasi ve idari kalkınma faaliyetlerinin bir sonucu olarak elde edildi." diyen Dr. Tekruri,  "Kudüs'te akan kan; Mağrip, Şam ve Mısır'daki Müslümanların dürtülerini harekete geçirdi ve halkı kendine getirmeye çalışan nidalar yükselmeye başladı. 'Tatlı uykunuzdan uyanın, izzet ve kereminizi geri alın, dininizin hamiyetini koruyun, ırzlarınızı korumak için harekete geçin, ümmetin vahdeti için kişisel çıkar ve önceliklerinizden vazgeçin' çağrıları toplumda karşılıksız kalmadı. Halk, İslam'ın gölgesinde ve prensipleriyle şekillenmiş bir yaşamın, bozgunluğa galebe çalmanın, izzet, şeref ve keremi yeniden kazanmanın yolu olduğuna yakinen inanmıştı. Tıpkı kendilerinden önceki atalarının Resulullah, sahabe ve tabiin dönemlerinde bunu başardıkları gibi." dedi.

"Alimler cihadın altyapısını oluşturdu"

"Şehid Nureddin Mahmud bu kalkınma hareketinin sembol ismiydi." diyen Dr. Tekruri, "Sadece askeri bir kişilik değil, toplumsal kalkınma için de büyük cihad projesini tesis edebilen önemli bir fikir adamıydı.  Nureddin'in başlattığı bu proje; öğrencisi olan ve ondan sonra Kudüs'ü fethedip Şam'ın bütün beldelerini özgürleştiren Selahaddin-i Eyyubi tarafından devam ettirildi. Nureddin, meşru hedefine ulaşmanın yolunun Mısır ve Şam'ın beldeleri arasında ki vahdetten geçtiğini biliyordu ve bunun için Mısır'ı da kontrolü altına alması gerekiyordu. Kendisinden sonra bu hedefini Selahaddin gerçekleştirdi ve haçlıları yenmenin en net yolu olan Mısır ve Şam'ı birleştirdi. Bu aşamada fakih ve âlimlerin, dağınık kalpleri birleştirme ve farklı toplulukları bir hedefe yönlendirme yönünde bir sorumlulukları vardı. Cihad hakkındaki kitaplar toplumun farklı kesimlerinin aklında cihad altyapısını oluşturup onları büyük bir hedefe yönlendirdi. İslam düşünürleri de bölgelerin cihaddaki faziletlerini yazarak haçlılarla yapılan bu savaşta vazifelerini yerine getirdi. Özellikle de yazarlar, Şam ve Kudüs hakkındaki hadislerle zengin bir içerik sunarak bu mekânların İslam inancındaki yerlerini vurgulayıp hatırlattılar ve müminlerin kalplerini onlarla doldurdular. Bunun sonucunda da müminlerin kalplerinde bu beldelerle bir bağ oluştu ve onu özgürleştirmeyi istediler." şeklinde konuştu.

"Selahaddin-i Eyyubi halkı için rol modeldi"

Dr. Tekruri, sözlerini Selahaddin-i Eyyubi'nin vasıflarını anlatarak tamamladı:

"Selahaddin, bir dizi iyi vasıf, güzel ahlak, yüksek kararlılık, güçlü yönetim, sorunları çözme, planlama, yönlendirme, organize etme, denetleme yeteneği ve diğer nitelikler gibi büyük sıfatlarla tanındı. İnsanlara karşı çok hoşgörülü ve nazik, arkadaşlarından hiçbirine karşı kibir göstermeyen, hoşlanmadığı şeylere sabreden, arkadaşlarının hataları konusunda bilmemezlikten gelen bir kişiydi. Örneğin, arkadaşlarından birinden hoşlanmadığı bir şey işitirse bunu onu hissettirmez ve aleyhine hüküm değiştirmezdi. Selahaddin, takipçileri için bir rol modeldi. Kendisi önce çalışmaya başlar, sonra başkalarını da onu örnek almaya çağırırdı. Bu, sağlam bir anlayışa sahip olması ve herhangi bir toplumdaki en yüksek yerin çalışanlara ait olduğunu; işin, bireylerin ve grupların değerlendirilmesinin temeli ve tüm ilişkilerin odak noktası olduğunu anlamasıyla ilişkiliydi. İnsanlar onu sevdiler ve kendilerini onun hizmetine adadılar. İşte bu sevgi onun başarısının ve kuvvetinin sırrıydı. Çünkü başkalarının zulüm ve korkutma yöntemleriyle kazandığını o, sevgiyle ve sempatiyle kazandı. Arkadaşları da onu taklit ediyor ve hayırda birbirleriyle yarışıyorlardı. Cenâb-ı Hakk'ın şöyle buyurduğu gibi: Ve onların göğüslerindeki kini giderdik. (Hicr: 47) Kudüs surlarını inşa etmeye ve onun hendeğini kazmaya karar verdiğinde, bu işi kendisi üstlendi ve taşları omuzlarında taşıdı. Bütün fakirler, zenginler, akrabalar, zayıflar ona üzüldü, bu yüzden insanlar ona saygı duydu."

 

Bunu Paylaş: