- 8/17/2024 12:27 PM
Birliğimiz tarafından Diyarbakır’da düzenlenen 3’üncü Alimler Buluşması programının birinci otumu yapılan konuşmalarla sona erdi.
Moderatörlüğünü Suat Yaşasın'ın yaptığı "Alimler Arası İttifak, Alimlerin Sorumluluğu Ve Birlik Oluşturmanın Gerekliliği" başlıklı birinci oturumda bölgenin tanınmış âlimlerinden üyemiz Molla Beşir Varol, "Medreselerin günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek donanıma kavuşturulması çalışmaları ve Medresetüzzehra projesi: Dün ile bugünün mukayesesi, projenin yenilenmesi." konulu konuşmasını yaptı.
İslam ümmetinin içinde bulunduğu perişan halin Müslümanların ilmi sahada geri kalmasından kaynaklandığını söyleyen Varol, İslam ümmetinin ilmi ve fenni noktada kendini ilerletmesi gerektiğini vurguladı.
Alimler Buluşması programına dertlerini anlatıp çare bulmaya geldiklerini söyleyen Varol, "İslam ümmetinin içinde bulunduğu durum hepimizin malumudur. İslam beldelerinin emperyalistlerce işgal edildiğini biliyoruz. Göz önündeki durumun izahına gerek yoktur. Peki, sebep nedir? İstiyoruz ki sebebini bulalım. İslam ümmeti, neden bu kadar perişandır. Anladığım kadarıyla bunun sebebi ilmi sahada geri kalmamızdır. Tembellik yaptık, gereksiz şeylerle uğraştık ve önemli işleri önemsemedik. Bu yüzden İslam ümmeti bu perişan duruma düşmüştür." dedi.Bunu fırsat bilen Avrupalıların, onlarca kez ordularını ve askerlerini Müslümanların üzerlerine yolladıklarını ifade eden Varol, "Ama her seferinde yenilgiyle döndüler. Dönemeyenler de Müslüman oldular. Tatarlar, Moğollar İslam beldelerini işgal edip Müslümanları katlettiler. Fakat o Tatarlar, o vahşetlerine ve şiddetlerine rağmen İslam topraklarına fazla hâkim olamadılar. Çoğu Müslüman olup İslam'ın hizmetine girdi. Neden? Müslümanlar bilgiliydiler, okuyordular. Onlar cahildi. Tatarlar, Moğollar cahildi. Müslümanlar âlimdi. Maddi olarak bize galip geldiler. İlmi olarak ise biz onlara galip geldik. Onlara ders verdik, onlara hakkı gösterdik. Çünkü hakkı biliyorduk. Vahşi Tatarlar, tüm cinayetlerine rağmen fevç fevç İslam’a girdiler ve İslam'a hizmet ettiler. İslam toplumu içinde eridiler." şeklinde konuştu.
"Müslümanların zayıf yönlerini öğrenip daha sonra onlara savaş açtılar"
Her dönemde Batı’nın Müslümanlara hâkimiyet kurmak için çalıştıklarını belirten Varol, "Batılılar, bir araya geldiler. ‘Bizler ne yapıp yapıp Müslümanlara egemen olmalıyız. Masraf yapıyoruz. Memleketlerini ellerinden alıyoruz; ama oralarda barınamıyoruz.’ dediler. Batılılar, ‘Müslümanlar Kur'an'ı takip ediyorlar, İslam peşinde koşuyorlar. Müslümanları bu halde asla yenemeyiz.’ dediler ve savaş taktiklerini değiştirdiler. Okumuşlarını, İslam tarihini öğrenmek için şarkiyatçı olarak vazifelendirdiler. Müslümanlar Avrupalıların maddiyatına aldandılar. Avrupalılar okudular, ileri gittiler. Hem İslami ilimleri okudular hem de fenni ilimleri okudular. Fenni ilimlerle teknoloji ve silah alanında ilerlediler. İslami ve doğu ilimlerini okuyarak da Müslümanların zayıflıklarını ve ihtilaflarını öğrendiler. O sahada Müslümanlarla harp ettiler. Her toplumun tarihinden İslam öncesi bir kahraman çıkardılar. Kürdlerden, Araplardan belirli bazı isimler öne çıkardılar. Onların üzerine tarih yazdılar. O kavmin gözünde onları kahraman ilan ettiler." ifadelerini kullandı.
"Avrupalılar çalışmalarıyla Müslümanları İslam’dan uzaklaştırdılar"
Müslümanların gaflete dalarken, kafirlerin ise her konuda ilerlediğini vurgulayan Varol, "Sonra hadis ilmine el attılar. İnsanın masum olmadığını öne sürerek edebiyat ve imkânlarıyla o hataları büyüttüler. İyiliklerini o küçücük hataların gözünde büyüterek insanların hadise itimadını azalttılar. Ravileri kötüleyerek insanların hadise güvenini azalttılar. Bizler gaflet uykusundaydık. Bizler onların coğrafyalarına, Viyana'ya kadar gitmiştik. Ama gafildik. Onlar zaman kazandılar. Maddi ilimde ilerlediler. Fırsat gördükçe maddi anlamda üzerimize geldiler. En fazla Müslümanları kıran husus müsteşriklerin çalışmalarıyla Müslümanların İslam'dan uzaklaştırmak oldu. Haşa, Allah, insanların düşmanıymış gibi gösterdiler. Şeytan Hazreti Âdem'i kandırmak için kendini insanın iyiliğini istiyor gibi gösterdiği gibi Avrupalılar da sırtımızı sıvazlayıp şeytanlık yaptılar. Müslümanlar gaflet uykusuna dalıp öncekilerin taklidini yaptılar. Geri kaldılar, uyuyakaldılar. Resulullah zamanında bir misal vereyim; o zamanda Kur'an bir kitapta toplanmamıştı. Hazreti Ebubekir Yemame savaşında pek çok hafız şehid olunca sahabelerle istişare yaptı. Kur’an’ın bir kitapta toplanması görüşü ortaya atıldı. Resullullah toplamadı, bizler de toplamayalım, demediler. Hazreti Ömer zamanında ihtiyaç fazla olunca divan yaptılar. Hazreti Osman zamanında herkes kendi kıraatında okuyordu. İhtilaf olunca istişare yapıp neticede Kur'an'ı bir kitapta oluşturup diğerlerini yakın dediler. Bu şekilde ümmet sürekli kendini yeniledi." açıklamasında bulundu.
"Medresettüzzehra projesi medreselerin yenileşme projesiydi"
Konuşmasının devamında Varol, şunları söyledi: "Sarf ve nahv ihtiyacı doğunca kimse 'Resulullah sarf ve nahv yoktu demedi' dediler. Neye ihtiyaç olduysa onu yaptılar. Ama bugün bazı insanlar bunu istemiyor. 'Resullah yapmadı biz yaparsak günahtır' diyorlar. Bu yüzden bizler tecditten kaçmamalıyız. Kitap ve sünnete dayalı tecditten bahsediyoruz. Zamanın, şartların, coğrafyanın gereği bazı içtihatlar yapıldı. Bunlar kıyamete kadar geçerlidir diye bir kural yoktur. İçtihad olan daimi değildir. İçtihad zamana ve mekana göredir. Fetva değişebilir. Önceki ulemaya saygımız sonsuz olmalıdır. Onların kitaplarından olmasaydı biz dinimizi öğrenemezdik. Üstad Bediüzzaman ümmetin halini gözleriyle gördü ve Medresetüzzehra projesini hayata geçirdi. Medresettüzzehra projesi medreselerin yenileşme projesiydi. Üstad bahsediyor biz de sizlere tavsiye ediyoruz."